Doğrusunu istersen, insanlarla temas etmenin her zaman bazı bedelleri oluyor. İki insan bir araya geldiğin de ilk olarak atılabilecek en büyük kazığı atıyor ve "Nasılsın?" diye soruyor örneğin. Ne bileyim ben nasılım? Düşün sen çıldırırsın. Çok düşünmemeye çalışıyorum. Bir noktada şimdiki halimden çok daha iyi olacağıma eminim. Fakat bu henüz gerçekleşmedi Osman. Geçenlerde hepimizin, olanlardan... Okumaya Devam et →
Alain Badiou- Siyasetin Böyle Sabahları da Olabilir*
8. Dünya, Varoluş, Yabancılık: Siyasetin böyle bir sabahı da olabilir Genç Marx’ın yaptığı yeni siyasal özne tanımı ve sınıf mücadelesi ışığında, gizlenen, inkâr edilen, ayaklar altına alınan bir varoluşun –örneğin göçer proleterin varoluşunun olumlanıp burjuva düzene karşı örgütlenmesi gerektiği, siyasette temel bir nokta değil midir? Evet, öyledir. Fakat varoluşa ilişkin bu türden bir bildirim son kertede dünyaya... Okumaya Devam et →
Nadler Steven – Mümkün Dünyaların En İyisi
Platon’un ilk diyaloglarından birinde, Sokrates şehir devletindeki gençlerin ahlakını bozduğu suçlamasıyla yargılanmak üzere Atinalılar meclisine yürür. Yolda, kendisi de öz babasına cinayet suçlamasıyla açtığı davayı izlemek üzere mahkemeye gitmekte olan, çocukluk arkadaşı Euthyphro’ya rastlar. Euthyphro ısrarla, bir adamı öldürdüğü için, babasının cezalandırılmasının doğru olduğunu ve dinin de bunu gerektirdiğini söyler. Sokrates, Euthyhpro’nun olaya hesapsızca ve... Okumaya Devam et →
Burgess Anthony – Otomatik Portakal
Aylak aylak, ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilmeden yürüdüm sokaklarda bir süre kardeşlerim. Yanımdan geçen serseri, kötü yürekli gençler durup durup üstüme başıma bakıyor, cık cık cık cık edip güle oynaya yollarına devam ediyorlardı. İçeride geçirdiğim iki yıl giysileri bambaşkalaştırmıştı. Bir an önce karanlıklardan, sokak süprüntülerinin arasından kurtulup kafamı dinleyecek bir yer bulmalıydım. Köşe başında otobüse... Okumaya Devam et →
Byung-Cul Han – Zamanın Kokusu
Salt hedefe yönelmişlik, hedefe varmak için aşılması gereken mekânsal aralığı olabildiğince hızla aşılması gereken bir engele dönüştürür. Salt hedefe yönelmek aradaki mekanı bütün anlamından yoksun bırakır. İçini boşaltarak kendi başına bir değeri olmayan bir koridora çevirir. Mekansal aralığı aşmak için gerekli olan zamansal aralığın tamamen ortadan kaldırılması girişimidir hızlanma. Yolun zengin semantiği ortadan kalkar. Yolun... Okumaya Devam et →
Virginia Woolf – Yaşamak Bir Düştür, Uyanmak Bizi Öldürür
Bitimsiz bir neşeyle çökkünlük arasında duyarlılık ve aykırılık “İnsan yüzünün üzerini bir sis kaplamalıdır. Tepeler bildiğimiz dünyada olduğundan daha yüksek ve uzaklar daha mavi olmalıdır.” Virginia’nın ilham aldığı kişilerin başında gelen ressam kız kardeşi Vanessa, onu, yazı yazdığı o meşhur koltuğunda yüzü silik bir şekilde resmetmişti. Onun yüzünü, bu meşhur resimde, bir hayal bulutunun... Okumaya Devam et →
Farabi – Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun?
İlmin, aydınlanmanın ve anlamın felsefesi Devlet ve toplum (Adalet ve sevgi) Farabi insanların sevgi ile mutlu olabileceğini söyler. Buna ek olarak da toplumların da sevgi ve adalet ile birlikte mutluluğa erişebileceğini de söyler. Bu noktada bile Farabi’nin sıradan bir filozof olmadığını anlayabilmemiz mümkün. Toplumların da daha ileriye gidebilmeleri için nelerin öncelikli olduğunu kısa ve net... Okumaya Devam et →
Dante Alighieri – Her Karanlık, Şafağın Tohumlarını içinde Taşır
Hakikat yolculuğunda zamansız bir doğru yol rehberi: İ lahi Komedya Yolunu kaybetsen de umudunu kaybetme “Yaşam yolumuzun ortasında karanlık bir ormanda buldum kendimi, çünkü doğru yol yitmişti.” Doğru yoldan saptığını hissetmeyen, Tanrı’yı unutarak uykuya dalmış her insanın içinde kaybolduğu, kimi zaman çıkış yolunu bulduğu kimi zaman bulamadığı karanlık bir ormanı vardır. “Ben kimim,... Okumaya Devam et →
Alfret Adler – Yaşama Sanatı
Ovada yetişen bir çamı incelersek, dış görünüm bakımından bir dağın tepesinde yetişen çama benzemediğini görürüz. Ortada aynı ağaç türü, yani bir çam söz konusu olmasına karşın birbirinden farklı iki yaşam üslubu buluruz karşımızda. Dağın tepesinde büyüyen ağacın yaşam üslubu ovadakinden değişiktir. Bir ağacın yaşam üslubu onun bireyselliğidir, belli bir çevrede o çevreye uyum içinde açığa ... Okumaya Devam et →
Desiderius Erasmus – Deliliğe Övgü
Deliliğin bütün çeşitlerine hızla göz atarken, baldırı çıplakların en alt düzeyindekilerin ahlak ve eğilimlerini bulundurmakla birlikte, bomboş asalet unvanlarını şişirmekten geri kalmayanları da ekleyelim. Biri Aenes’tan, diğeri Brutus’tan, bir başkası Artus’tan geldiğini söyler. Atalarının resim ve heykellerini her yerde sergiler. Ata ve cedlerinin usandırıcı isimlerini habire ısıtıp ısıtıp yinelerler, bundan başka söyledkleri bir şey yoktur... Okumaya Devam et →
George Thomson – İnsanın Özü
İlk düşünürler Thales ve Anaksimandros, Anadolu’nun Ege kıyısındaki yeni kent devletlerinin en zengini olan Miletos’tandılar. Bir tecim soyluluğundan, yani artık tecimle uğraşmaya başlamış bulunan bir toprak sahibi aileler topluluğundan geliyorlardı. Eski soyluluğun üyeleri olarak birçok tribü geleneğini devralmışlardı; Yakın Doğu’daki eski uygarlıklarla kurdukları bağlardan edindikleri bazı gelenekler de vardı. Bunlar arasında, geçen bölümde sözünü ettiklerimize... Okumaya Devam et →
Zygmunt Bauman – Küreselleşme Toplumsal Sonuçları
Bu günlerde hepimiz hareket halindeyiz. Çoğumuz yerini yurdunu değiştirir; taşınırız ya da yuvamız olmayan yerlere ve oradan da başka yerlere gideriz. Bazılarımız ise seyahat etmek için dışarı çıkmaya gerek duymaz; Web sayfalarında ışık hızıyla, bir oraya bir buraya koşturabilir, yerkürenin uzak köşelerinden gelen mesajları bilgisayar ekranında okuyup, mesajlar gönderebiliriz. Ama çoğumuz, fiziksel bedensel olarak yerimizde... Okumaya Devam et →
Thomas More – Ütopya
“Platon’un, bilge insanları yönetimden uzak durmaya çağırması da işte bu yüzdendir.” Bilgeler, insanların yağmur altında oradan oraya koşuşup iliklerine dek ıslandıklarını görürler. Onları içeriye girmeye ve ıslanmaktan kurtulmaya ikna edemezler. Kendileri de dışarı çıkacak olursa, sonucun değişmeyeceğini ve herkesle birlikte ıslanacaklarını çok iyi bilirler. Herkesi delilikten kurtaramayacakları için içerde kalırlar ve boşu boşuna ıslanmazlar.” ... Okumaya Devam et →
Robert Zimmer – Felsefe Portalı
Wittgenstein, Tractatus’la mantık ile gizemcilik arasında bağ kurmayı başardığı görüşündeydi. Kanaatine göre neyin anlamlı biçimde söylenebileceğini ve neyin sadece gösterilebileceğini açıklığa kavuşturmuştu. Geriye yapılacak bir şey kalmamıştı. Wittgenstein, bu suretle mantık ve dünya ile yaşamın anlamı konularında son sözü yazmış olduğu inancını, o tipik mutlaklık iddiasıyla daha giriş kısmında dile getirir: “Kitap felsefi problemleri işlemekte... Okumaya Devam et →
Michael Tomasello – İnsan Ahlakının Doğal Tarihi
Kültürel normlar, grup-yanlısı, norm-temelli kültürel gruplar henüz ortada yokken insanların sahip olduğu duygudaşlık ve hakkaniyet tutumlarıyla ilişkileri ölçüsünde ahlakidirler. Sosyal normlara uymak uyumluluktur, sosyal normları uygulamak uyumluluğu –aksi halde bir tür ceza verilmesi yoluyla- dayatmaktır. Ve insana özgü pek çok fenomenin tipik bir özelliği olan reflektif oyunlardan biri sonucunda, ahlaki normları ihlal edenler suçluluk duyarak... Okumaya Devam et →
K. Malcolm Richards – Derrida
Körlük, görünüşle onun yokluğu karşıtlığını karmaşıklaştırır. Derrida körlük temasını, Fransız varoluşçu fenomenolog Maurice Merleau-Ponty’nin çalışması, sayesinde dünyayı deneyimlediğimiz ilksel yapıları araştırmıştır. Bunu düşünmenin bir yolu, algılamaya eklemleyeceğimiz isimlerin, değerlerin ve öteki ilişkilerin olmadığı bir duyu dünyası hayal etmektir. Derrida’ya göre bu, başka bir saflık hayalini temsil eder. Ancak Merleau-Ponty görme örneğinde, spekülatif açıdan (Derrida’nın metinlerinin... Okumaya Devam et →
Macit Gökberk – Aydınlanma Felsefesi, Devrimler Ve Atatürk
Ortaçağ yükünü Cumhuriyet’e kadar sürükleyen medresenin ortadan kalktığı, Halifelik ile Şeriye Vekaleti’nin de kaldırıldığı bu tarih, bütün Atatürk devrimlerinin gerçek başlama yılıdır. Bu devrimler ancak önyargılardan, boş inançlardan arındıran özgür bir düşünme ortamında oluşabilir, yerleşebilirlerdi. Bu önkoşulu Atatürk şöyle dile getirir: “Şimdiye kadar ulusun beynini paslandıran, uyuşturan ve bu istekte bulunanlar olmuştur. Herhalde zihinlerde bulunan... Okumaya Devam et →
Erik Levi – Mozart Ve Naziler
Üçüncü Reich’ta… İnsanın klasik müziğin kaderini merak etmesine gerek yoktur, zira büyük sanat eserlerine duyulan bağlılık, en temel erdemlerimizden biridir ve bu eserlere sevgiyle sahip çıkmak devletin, şehrin ve partinin tüm kültür yetkilileri tarafından üstlenilmek istenilen en cazip işler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda Mozart ölümsüz olmakla kalmamaktadır, sonsuza dek yaşayacaktır. (Walter Zeleny) Mozart’la ilgili... Okumaya Devam et →
Pierre Lassarre – Nietzshe’nin Müzik Üzerine Düşünceleri
Nıetzsche Tragedyanın Doğuşu’nun 148. Sayfasına dek Tristan’dan söz etmekten kaçınmıştır. Ama daha başlangıçtan beri onu düşündüğü bellidir ve okuyucu da bunun farkındadır. Çünkü kuramının somut bir kanıtı olarak ancak Tristan’ı gösterebilirdi ve bu kuramıda bu eşsiz yapıttan aldığı izlenimler üzerine biçilmişti. Tristan’da, dramın müzik ögesi yoluyla doğduğunu kendi gözleriyle gördüğüne inanıyordu. Özellikle Tristan için Wagner’in... Okumaya Devam et →
Muazzez İlmiye Çığ – Uygarlığın Kökeni Sumerliler – 2
Sümerlilerde Günlük Yaşam Sümerlilerde müzik son derece önemliydi. Onlar için bir annenin çocuğuna söylediği ninni, bir çobanın kaval çalması, bir yayığın çalkanırken çıkardığı ses hep birer müzikti. Tapınaklarda tanrıları memnun etmek, sakinleştirmek için devamlı müzik yapılırdı. Müzik kutsaldı Sumer’de. Düğünlerde, bayram ve ölü törenlerinde de müzik başta gelirdi. Ayrıca şehrin büyük meydanlarında çeşitli çalgılar, şarkılar... Okumaya Devam et →
Plutarkhos – Müzik Üzerine
(Eskiler, müziğin bölümlerini oluşturan ve birbirine eş aralık, nota ve tetrakhordlardan meydana gelen üç tipin yalnızca biri üzerinde düşünmüşler, diatonik ya da khromatiği değil de enarmonik türü ve diapason aralığını incelemişlerdi. Onlar, diğer türlerin ses aralıkları hakkında farklı görüşlere sahip olmuşlarsa da enormanik türün tekliği hususunda hemfikirdirler.) Şurası kesin, müziği tam olarak kavramak isteyen biri,... Okumaya Devam et →
Michel Foucault – Bu Bir Pipo Değildir
Dilsel göstergelerle plastik ögeler arasındaki ayrılık, benzeyiş ile ileri-sürüş arasındaki eşdeğerlilik. Bu iki ilke, klasik resmin gerilimini oluşturur. Çünkü ikinci ilke, dilsel ögenin titizlikle dışta bırakıldığı resme, söylemi (ileri-sürüş ancak konuşmanın olduğu yerde vardır) yeniden sokar. Klasik resmin kendini dil dışında kurmasına rağmen konuşması (hem de çok konuşması), bir söylemsel mekâna sessizce dayanması, görüntü ile... Okumaya Devam et →
Dostoyevski – Budala
Prens’in yardımına Lizaveta Prokofyevna yetişti: “Lev Nikolayeviç!” diye seslendi. “Bunu hemen, şu anda okumalısınız. Doğrudan doğruya senin işinle ilgili bir şey bu.” Ona aceleyle haftalık bir mizah gazetesi uzatıp parmağıyla bir makaleyi gösterdi. Lebedev, konuklar içeri girerken, ilgisini çekmeye çalıştığı Lizaveta Prokofyevna’nın yanına sokulmuş, yan cebinden bu gazeteyi çıkarıp işaretli sütunu gözlerinin önüne bırakmıştı. Zaman... Okumaya Devam et →
Steinbeck John – Bitmeyen Kavga
“Mac,” dedi Dr. Burton, yorgun bir ses tonuyla. “Sen benim için bir muammasın. Neredeysen oradakilerin ağzını taklit ediyorsun. London ve Dakin’le birlikteyken onlar gibi konuşuyorsun. Sen bir aktörsün.”“Hayır,” dedi Mac. “Kesinlikle aktör değilim. Konuşmak hissetmektir. Nasıl hissediyorsam öyle konuşuyorum, kesinlikle doğal bir şekilde. Öyle konuşmak için zorlamıyorum kendimi. Zorlasam bile faydası olmaz. Biliyor musun Doktor,... Okumaya Devam et →
Jean-Paul Sartre – Sözcükler
rteret-4011186862-e1671902471768.jpg Her şey kafamın içinde olup bitiyordu; hayal dünyası çocuğuydum ve hayal gücüyle savunuyordum kendimi. Altı yaşımdan dokuz yaşıma kadarki hayatımı gözümün önüne getirdiğimde, yapmış olduğum manevi egzersizler karşısında şaşkına dönüyorum. Bunların içeriği çoğunlukla değişikliğe uğruyordu, ama program hiç değişmiyordu; yanlış bir giriş yapmıştım ve dolayısıyla bir paravanın arkasına çekiliyordum ve seçilmiş bir noktada, Evrenin... Okumaya Devam et →
Aristoteles – Gökyüzü Üzerine
Şimdi şunu göstermek kalıyor geriye: gökyüzü doğal ve duyulur cismin bütününden oluşmuştur. İncelediğimiz şeyin bizim için daha anlaşılır olması amacıyla, ilkin, gökyüzünün ne olduğunu, hangi anlamlara geldiğini söyleyelim. Birincileyin, bütünün en dış çemberinin varlığını ya da bütünün en dış çemberindeki doğal cisme gökyüzü diyoruz. Nitekim en uçta ve en yukarıda, tanrısal her şeyin orada kurulduğunu... Okumaya Devam et →
Amin Maalouf – Empedokles’in Dostları
Bu satırları yazarken zararlı, kindar bir yağmur yağmaya devam ediyor. Bardaktan boşanmıyor sanki gökten sızıyor. Akıl dışı korkularımı bastırmak için yeniden Eve’nin kitabına gömüldüm. İlk çıktığında, henüz komşumu tanımadan, sesi hala kulaklarımda değilken, en önemlisi de gizemli hayranları hakkında henüz hiçbir şey bilmiyorken okusaydım, izlenimlerim kuşkusuz daha farklı olurdu. Şu anda ise zihnimde... Okumaya Devam et →
William Golding – Serbest Düşüş
Nick’in dünyası da gerçek değildi. O da evreni kaplamıyordu; yaptığımız her bir küçük deneyin sonucu katlanıp çoğalarak tüm evreni doldurmuyordu. O bir çoğaltma deneyi yaptığı zaman ise ilgiyle seyredip hayran kalıyorduk. Nick derslerinde yıldızların çekim gücünü tasvir ederken resimlerini de yapıyordu. O zaman, o dahil hepimizin içine fen bilgisi yerine şiir dolardı. Nick’in çıkardığı sonuçlar,... Okumaya Devam et →
Frank Thilly – Felsefeye Yolculuk
Skolastizmi üç temel evreye ayıracağız. 1. Biçimsel dönem, dokuzuncu yüzyılda başlamış ve on ikinci yüzyılda bitmiştir. Büyük ölçüde Platon düşüncesinden etkilenmiştir: Platonculuk, Yeniplatonculuk ve Augustianizm bu evrenin egemen felsefi eğilimleridir. İdealar ya da tümeller, Platon terimleri ile nesnelerin gerçek özleri ve nesnelerin öncelleri olarak (universalia sunt realia antaeres) algılanmaktadır. Bu, Anselm’in öncü olduğu Platonik gerçeklik... Okumaya Devam et →
Ursula K. Le Guın – Dünyaya Orman Denir
Selver bir tanrı. Küçük yeşil kocakarı böyle söylemişti, sanki herkes biliyormuş gibi, Bilmemkim bir avcı dermiş gibi basit bir şekilde. “Selver sha’ab ne demekti, acaba? Athsiheliler’in günlük konuşma dili olan Kadın Dili’indeki birçok kelime tüm topluluklarda aynı olan Erkek Dili’nden geliyordu ve bu kelimeler çoğu kez sadece çift heceli değil, aynı zamanda çift anlamlıydı... Okumaya Devam et →